Bakan Özer'den müjde: 234 engelli öğretmen daha atanacak
Millî Eğitim Bakanı Özer, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla başvuran tüm adayların atandığını hatırlatarak bir müjde daha verdi: Biliyorsunuz, 10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası olarak kutlanıyor. Yani onların yaşama erişimlerine yönelik her türlü engelin kaldırılmasıyla ilgili etkinliklerin düzenlendiği bir hafta. Bizim engelli öğretmen atamasında kontenjan açmadığımız alanlar vardı. Mesela muhasebe, finansman, biyomedikal cihaz teknoloji, su ürünleri gibi; 234 tane kontenjan açmadığımız için E-KPSS puanı olduğu hâlde başvuru yapamayan, tercihte bulunamayan engelli öğretmenlerimiz vardı. 10 Mayıs Engelliler Haftası'nın güzel başlangıcı olsun. Bu öğretmenlerimizi bugün itibarıyla başvurularını alacağız. Çarşamba ve perşembe günü başvurularını alacağız, cuma günü de atayacağız." dedi.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "3 buçuk milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığı" iddialarına ilişkin, "Son yirmi yıl, eğitimde devasa yatırımların olduğu bir döneme tekabül ediyor. Öncelikle birinci aşaması Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yapılan fiziki yatırımlardı. Bir ülkenin en kalıcı sermayesi beşeri sermayesidir. Beşeri sermayenin niteliğini arttırmada kullanılan en önemli enstrüman da eğitimdir. Yani eğitimle siz nesillerinizi buluşturduğunuz anda geleceğe umutla bakabilirsiniz, rekabet gücünüzü arttırabilirsiniz. OECD ülkeleri bu bilinçle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tüm eğitim kademelerindeki okullaşma oranlarını yüzde yüzlere ulaştırdı. Yani 1950'li, 1960'lı yıllarda eğitime yatırım yaptıktan sonra erişimi, evrenselleşmeyi sağladıktan sonra ağırlık verdikleri şey eğitimin kalitesini artırmak, fırsat eşitliğini güçlendirmekti. Şimdi, 2000'li yıllara baktığımız zaman, Türkiye'deki eğitimin karnesi çok kötü. Beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 11. Okul öncesi eğitime kim erişebiliyor? İmkânı olan erişir diyor, yani varlıklı aileler çocuklarını okul öncesi eğitime eriştirebiliyorlar. Liselerdeki okullaşma oranları yüzde 44. Bakın bu faciadır, yani yüz lise öğrencisinin kırk dördü liseye gidiyor, elli altısı liseye gitmiyor. Yükseköğretimdeki net okullaşma oranı yüzde 14. Şimdi, Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son yirmi yılda devasa bir eğitim seferberliği yaptı ama bu eğitim seferberliğini yaparken bölge veya şehir veya ilçe ayrımı yapmadı, Türkiye'yi kucaklayarak bu yatırımlar yapıldı. 300 binler seviyesinde olan derslik sayısı 857 bine çıktı. Bu, devasa bir yatırım. Herkesin rahat bir şekilde okula, eğitime erişebilmesiyle ilgili okullar yapıldı. Sadece bunlar yapılmadı. İkinci aşamada eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamalar kaldırıldı. Başörtüsü yasakları... Bu ülkede eğitim erişiminin önünde başörtüsü yasakları vardı. Bugün çok unutuldu bunlar. Çok rahat bir şekilde konuşuluyor. Yani düşünün bu ülkenin vatandaşları, kadınlarımız, kızlarımız sırf başörtülü olduklarından dolayı eğitime erişemiyorlardı. İmkânı olan kadınlarımız yurt dışına gidiyordu. Yani o kadar acı bir travma ki bu travmaları, bu hikâyeleri biz unuttuk. Başörtüsü yasakları bu dönemde kaldırıldı." değerlendirmesinde bulundu.
İmam hatip liseleri ile meslek liselerinin önündeki katsayı uygulamasının da bu dönemde kaldırıldığını anımsatan Özer şunları söyledi: "Gelin noktada Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez okul öncesinden liseye kadar okullaşma oranları yüzde 99'un üzerine çıktı. Beş yaşta yüzde 11 olan okullaşma oranları yüzde 99.86'ya çıktı. İlkokul yüzde 99.54, ortaokul yüzde 99.17, lise yüzde 99.11... Şimdi beşeri sermayenin eğitimle buluştuğu ve niteliğinin artırılmasıyla ilgili devasa yatırım yapan bir lidere ve eğitim politikasına teşekkür edersiniz değil mi? İlk kez Cumhuriyet tarihinde böyle bir yatırım yapıldı."
Kayıtlı olmayan öğrenci sayısı 94 bin 984
Zorunlu eğitimde kayıtlı olmayan çağ nüfusuna bakıldığında sayının düşük olduğuna işaret eden Bakan Özer, "İlkokulda 28 bin 290, ortaokulda 44 bin 518, lisede 22 bin 176 olmak üzere toplam 94 bin 984. Şimdi yüz bin nerede üç buçuk milyon nerede? Bu, gerçekten bir iftira, aynı zamanda emeğe saygısızlık..."
Eğitimde fırsat eşitliği kapsamında yapılan yatırımlara dikkati çeken Özer, "Gerçekten eğitime erişmesi dert olsaydı 2000'li yıllarda okullaşma oranları yüzde 50'nin altında olmazdı. Okul öncesi eğitime erişemeyen yüzde 11'in dışındaki çocuklar garip gureba idi, imkânı olmayandı. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız özellikle son yirmi yıldaki üçüncü aşamasında fiziki yatırım ve eğitimin demokratikleştirilmesinde yapmış olduğu en büyük katkı bu milletin evlatlarına eğitimde sosyal politikalar uygulamasıdır. Bu sosyal politikalar nedir? Ücretsiz kitaptır çünkü öncelikle eğitim materyallerine ücretsiz bir şekilde erişebilmeniz gerekiyor. Şu anda okul öncesinden lisenin sonuna kadar yani on dokuz milyon öğrencinin tamamının ders kitapları ücretsiz olarak eğitim öğretim başladığı zaman masasında bulunuyor. Yaklaşık dört milyar kitap şu ana kadar dağıtıldı. Biz 2022-2023 eğitim öğretim yılından sonra kronik bir problem olan yardımcı kaynak problemini çözdük. Çok nitelikli yardımcı kaynakları bastırarak 190 milyon yardımcı kaynağı öğrencilerimize ücretsiz olarak dağıttık. Taşımalı eğitim kapsamındaki tüm öğrencilere ücretsiz yemek verildi. Hatta biz bu dönem ücretsiz yemeği bir milyondan beş milyona çıkardık. Beş milyon öğrencimize her gün sıcak yemek veriyoruz ücretsiz olarak. Diğer taraftan imkânı olmayan çocuklarımıza eğitime erişebilmesini sağlamak için burs destekleri veriyoruz. Diğer taraftan şartlı eğitim yardımları yapıyoruz. Bu dönemin son yirmi yılın en fazla kazananı, işte o garip gurebadır ve aynı zamanda kız çocuklarıdır. Dolayısıyla 'Yoksulun, fakir fukaranın elinden eğitim fırsatı alındı.' kocaman bir iftiradır." ifadelerini kullandı.
Millî Eğitim Bakanlığının köy okullarını açtığını vurgulayan Bakan Özer, "Köy okullarını açmak için 2022'de yola çıktık. Bunu ne için yaptık? Birincisi, Kovid salgınından sonra insanlar artık metropollerden illere, küçük ölçekli ilçelere ve köylere doğru dönmeye başladılar. Bu trendi gördük. İkincisi, Kovid salgınında gıda tedarik zincirlerindeki o yaşanan problemler, gıda, tarım ve hayvancılığın çok daha kritik bir sektör olduğunu ortaya çıkardı." diye konuştu.
Bu sebeple, köylerde vatandaşın tarıma devam edebilmeleri için köy ortamlarını daha nitelikli hâle getirme adına kapalı tüm köy okullarını açmak için yola çıktıklarını dile getiren Bakan Özer, şöyle devam etti: "2022'de hedefimiz 2 bin köy okulunun hayata geçirilmesiydi. Şu an itibarıyla 3 bin 155 köy okulunu biz zaten hayata geçirdik. Bunu yaparken sadece anaokulu veya ilkokul açmadık. Aynı zamanda köyde yaşayan vatandaşlarımız, büyükşehirlerde de biliyorsunuz mahalle oldu oralar. Orada yaşayan vatandaşlarımızın yaşam becerini artıran tarımla, hayvancılıkla ilgili veya istedikleri her alanda... Oradaki vatandaşlarımızın bu becerilerini artırmaya yönelik de her köy okulunun içinde halk eğitim merkezi kurduk. İşte bu yenilik... Hızlı bir şekilde süreç devam ediyor. İnşallah, 2023'ün sonuna kadar tüm köy okullarında açacağız."
"Türkiye'de artık okul öncesi eğitiminde okullaşmayla ilgili bir sorun kalmadı"
Özer, okul öncesi başta olmak üzere okullaşma oranlarına ilişkin değerlendirmesinde beş yaştaki okullaşmanın eğitimde fırsat eşitliği, nitelikli insan kaynağı ve kadın istihdamı açısından önemine işaret ederek "Göreve geldiğimde Türkiye'de 2 bin 782 anaokulu vardı ve üç yaşta yüzde 9, dört yaşta yüzde 16, beş yaşta yüzde 65'ti." bilgisini aktardı.
"Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde '3 bin yeni anaokulu yapacağız.' dedik, devasa bir hamleye girişmiştik" diyen Bakan Özer, "Bugün itibariyle 6 bin 700 anaokulu kapasitesini vatandaşımızın hizmetine sunduk. Gelinen noktada, 5 yaşta okullaşma oranı bir yıl içinde yüzde 65'ten yüzde 99,86'ya çıktı. Zorunlu olmayan bir eğitim kademesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez zorunlu eğitim kademesindeki okullaşma oranlarının ötesine geçti. Yani Türkiye'de artık okullaşmayla ilgili, okul öncesi eğitimindeki okullaşmayla ilgili bir sorun kalmadı." ifadesini kullandı.
Mesleki eğitim ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Özer, şunları söyledi: Mesleki eğitimdeki derdimiz şu: Mesleki eğitim gerçekten ülkenin ihtiyaç duyduğu, ekonomik kalkınma hamlesini gerçekleştirebilmek için atması gereken her adımı hızlı bir şekilde atan, dinamik bir mesleki eğitim inşası gerçekleştirmek. Bu bağlamda son 2-3 yıl içinde bizim yaptığımız en büyük değişiklik; sektörü, sektörün tüm temsilcilerini mesleki eğitimin tüm süreçlerine dâhil etmek. Yani sektörü sadece okul yapan, laboratuvara katkı veren bir kesim olmaktan çıkarıp müfredatı birlikte güncelleyen, öğrencilerin beceri eğitimlerini birlikte planlayan, meslek öğretmenlerinin, atölye öğretmenlerinin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini birlikte planlayan, yani mesleki eğitimin aktif bileşenleri hâline getirmekti. Bunu başardık. Zaten sektörün istediği şey de buydu. Hızlı bir şekilde mesleki eğitim o 28 Şubat'ın kalıntılarından yani bir Anka kuşu gibi dirilerek ayağa kalktı. Tarım lisesi hamlesi de bunun bir boyutuydu. Biraz önceki anlatmış olduğum köy okullarının kurulma, yeniden hayata ihya edilmesiyle ilgili proje, aynı zamanda tarım liselerinde çok daha güçlü hâle gelmesi.
Önümüzdeki onlu yıllarda dünya gıda krizi yaşayacak, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili krizler yaşayacak. O zamana şimdiden hazırlık yapmak, tarımda güçlü olmak, hayvancılıkta güçlü olmakla ilgili çok önemli bir hamle gerçekleştirdik. 72 olan tarım meslek liselerini 144'e çıkardık. Onların kullandığı alanları tamamen üretimle birleştirerek aynı zamanda AR-GE çalışmalarını da merkeze koyarak çok farklı bir noktaya getirdik. Tarım ve Orman Bakanlığımızdan da destek alıyoruz bu konuda. Onların tecrübelerini de kullanıyoruz. Yani çok başarılı bir şekilde ilerliyoruz."
Mesleki eğitimin nasıl cazibe hâline geldiği yönündeki soruyu yanıtlayan Bakan Özer, mesleki eğitimin bir anda çökmediğini, 28 Şubat 1999'da katsayı uygulaması ile problemin başladığını aktardı. Bakan Özer, katsayı uygulaması nedeniyle imam hatip lisesi ve meslek lisesi mezunu başarılı öğrencilerin yükseköğretime erişemediğini bildirdi.
Özer şöyle devam etti: "Dolayısıyla gittikçe daha dezavantajlı bir durum oluştu, amaç meslek liselerini nitelikli insan kaynağını yetiştiremez hâle getirmekti. Yani Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına sekte vurmaktı. Bizim yaptığımız, garantili bir şekilde sektörün temsilcilerinin tamamını bu süreçlere dâhil ettiğimiz zaman öğrencilerin mesleki eğitime çok ciddi teveccühleri olduğunu gördük ama burada bir şey daha yaptık. Ülkemizin dinamik gelişmesinin getirdiği yeni sektörel alanlarda da mesleki eğitime öncelik verdik, mesela savunma sanayi. Türkiye savunma sanayinde çok güçlü hamleler yaparken savunma sanayi alanında eğitim veren bir tane meslek lisemiz yoktu. Hemen ASELSAN ile iş birliğine girerek çok detaylı çalışmalar yaparak ilk kez savunma sanayi alanında Ankara'da ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesini kurduk. Sonra Konya'da kurduk. Yine yakın zamanda önümüzdeki eğitim öğretim yılı eğitimiyle açacağız, uzay ve havacılıkla ilgili ilk meslek lisemizi kurduk. Bu hamleleri yaptığımız zaman sektör ve toplum şunu gördü; mesleki eğitim farklı bir evreye gidiyor. Öğrencilerin yönelimi arttı ama akademik olarak başarılı öğrencilerin, yüzde birlik dilimdeki öğrencilerin yönelimi arttı. 28 Şubat süreci tersine çevrildi. Özellikle meslek liselerimizde artık AR-GE merkezleri, AR-GE inovatif çalışmalarına öncelik verdik. 57 AR-GE merkezimiz var meslek lisesinde, ne üretiyorlar? Patent, faydalı model, marka ve tasarımlarının tescilini alıyor ve ticarileştiriyorlar. 8 binin üzerinde tescil alındı 2022 yıl içinde. Bunun 184 tanesi ticarileşti. Millî Eğitim Bakanlığının tescil aldığı ürün sayısı ortalaması 2.9'du. Meslek liseleri artık yurt dışına ihracat yapıyor. Bakın meslek liseleri güçlendirildiği zaman ne elde ediyorsunuz? Sadece iş gücü piyasanızın ihtiyaç duymuş olduğu nitelikli insan kaynağını yetiştirmekle kalmıyorsunuz. Olağanüstü koşullarda da oradaki üretim kapasitesini devreye sokuyorsunuz. Kovid salgınında bunu yaşadık, bir anda meslek liselerinin üretim kapasitesini oraya evirdik. Meslek lisesi daha önceden maske, solunum cihazı falan üretmiyordu. 6 Şubat'ta yaşamış olduğumuz o acı depremde de hemen üretim portföyünü ihtiyaç duyulan ürünlere çevirdi."
Mesleki eğitim merkezleri konusunda da açıklamalarda bulunan Bakan Özer, geçmişte çırak ve kalfa bulunamadığına ilişkin çokça şikâyet yaşandığını, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için önemli olan bu problemleri çözmek için 2021'de mesleki eğitimle ilgili kanun değişikliğine gidildiğini belirtti. Özer, "O çıraklara ödenen yüzde 30'luk asgari ücret payını devlet olarak biz üstlendik. İşvereni rahatlattık. Hatta kalfanın alacağı ücreti de yüzde 30'dan yüzde 50'ye çıkardık. Bu hamlemiz o kadar önemli bir hamleydi ki 159 bin olan çırak kalfa sayısı, 2021'in sonunda bugün 1 milyon 400 binin üzerine çıktı. Türkiye'nin artık önümüzdeki on yıllar içinde tüm dünyanın gerginlik yaşadığı o çırak kalfayla ilgili çok önemli problemleri çözülmüş oldu." dedi.
Fransa'da eğitim bakanlarıyla yaptığı bir toplantıda mesleki eğitim ile ilgili bir oturumda yaşananları anlatan Bakan Özer, "Orada Fransız Bakanın söylediği bir şey vardı, 'Macron'un ilk beş yılındaki en önemli mesleki eğitimle ilgili hamlesi, çırak sayısını, kafa sayısını 300 binden 1 milyona çıkarmaktı. Bunun için 13 milyar avro kullandık ve 1 milyona çıkartamadık 800 binde kaldı.' dedi. Bakın biz bir senede 1 milyon 400 bine yükselttik ve 13 milyar avro da kullanmadık." bilgisini paylaştı.
"Mesleki eğitim merkezlerine kayıt olmak için sadece ortaokul mezunu olmak yeterli, yaş sınırlaması yok." diyen Özer, mesleki eğitim ile okul öncesi eğitimdeki gelişmelerle ilgili şu değerlendirmede bulundu: Okul öncesi eğitimde de kadının istihdama katılım, iş gücü piyasasına katılımıyla ilgili çok önemli bir fırsat sağlamış olacağız çünkü daha önceden okul öncesinde eğitime çocuğunu götürdüğü zaman vereceği parayla, istihdama katıldığı zamanki alacağı paralar karşılaştırılabilirse birbirine yakınsa, kadın ne yapıyordu? İstihdamdan geri çekiliyordu. Şimdi okul öncesi eğitimdeki o ücretsiz eğitim nedeniyle o kadınlarımızın tamamı istihdama girecekler. Özellikle bu çıraklık kalfalıkla ilgili yapılan hamle de o genç işsizlikle ilgili Türkiye'nin çok daha güçlü olması, mukavemetin, artırmasıyla ilgili çok önemli bir katkı sağlamış olacak."
Özer, özellikle depremden etkilenen on bir ili kapsayan telafi eğitimle ilgili yöneltilen soruya şu sözlerle yanıt verdi: Oradaki önceliğimiz, çocuklarımızın müfredata dayalı bir eğitimden ziyade öğretmenleri ile buluşmasını sağlamaktı. Biliyorsunuz bu olağanüstü koşullarda en fazla yaralanmaya açık olan çocuklar. Onun için onları en kısa sürede öğretmenleriyle buluşturmak gerekiyordu ve biz bunu yaptık. Sonrasında 16 Haziran'da hiçbir gecikme olmadan eğitim öğretimi nihayetlendireceğimizi açıkladık ama bir şey daha açıkladık: Bu bölgedeki çocuklarımıza yönelik, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerimize yönelik telafi programları açıkladık. Yani öğrenme kayıplarının telafi edilmesine yönelik destek mekanizmaları, destekleme ve yetiştirme kursları bağlamında. İnşallah, 1 Ağustos ve 1 Eylül tarihleri arasında oradaki tüm öğrencilerimize ücretsiz bir şekilde tüm materyalleriyle birlikte, materyalleri de ücretsiz bir şekilde sağlayarak onlara telafi eğitim programı hazırlayacağız. 2023-2024 eğitim öğretim yılında, yani o 1 Eylül'den sonra 2 haftalık bir ara verip eğitim öğretime başladıktan sonra 1 ay yine devam edeceğiz. Orada bir farklılık yapacağız: Çocuklar okula geldiği zaman öğrenme kayıplarına ve kazanımlarına yönelik bir ölçme değerlendirme yapacağız ve o bir aylık eğitimi de çok farklı bir şekilde çocuklarımıza destek vererek geçireceğiz. Öğrenme kayıplarını telafi etmeyle ilgili her türlü desteği vereceğiz. Orada yitirmiş olduğumuz tüm canlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, bine yakın öğretmenimizi kaybettik, tüm kaybettiğimiz öğretmenlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Deprem sürecinde, 6 Şubat sabahından itibaren öğretmenleriyle idari personeliyle millî eğitim camiasının tüm ekibiyle sahada yaraları iyileştirmek, vatandaşların ihtiyaçlarını gidermek için aktif yer aldığını anımsatan Bakan Özer, bu noktada sıcak yemekten acil ihtiyaç duyulan malzemelerin üretimlerine kadar mesleki eğitimin önemli katkısı olduğuna işaret etti.
Özer, deprem bölgesinden diğer illere nakillerini aldıran öğrencilerin memleketlerine geri dönüşleriyle ilgili ise son verileri aktardı: Şimdi olağanüstü koşullarda hayatı normalleştirmedeki en önemli unsurun eğitim olduğunun altını çizmemiz lazım. Siz eğitimi normalleştiremeden oradaki bölgedeki hayatı normalleştiremezsiniz. Onun için biz tüm çabalarımızı, tüm arkadaşlarımızla birlikte amacımız şuydu: Her yer ve her şartta eğitime devam. Bunun mayasını başlangıçtan itibaren tutturmak için gece gündüz demeden çalıştık ve o 10 ildeki eğitimi de çok hızlı bir şekilde normalleştirdik. Türkiye gördü ki o 10 ildeki en sağlam binalar okullar çünkü 20 bin 868 tane okul binasında sadece 25 tanesi yıkıldı. Tüm bu kapasiteyi kullanarak hızlı bir şekilde okulları normalleştirdiğimiz zaman, o başlangıçtaki başka illere nakillerini aldıran öğrencilerimizin de ailelerinde geriye dönmeye başladıklarını gördük. Bugün itibariyle 74 bin 24 öğrencimiz, tekrar naklini kendi memleketine aldırmış. Burada en fazla geri dönen öğrenciler Kahramanmaraş'a dönmüşler. 23 bin 663 öğrenci. İkinci sırada Hatay var, geri dönen 13 bin 597 öğrenci. Diğer taraftan Malatya, 10 bin 405. İnşallah, kalıcı konutların da hızlı bir şekilde yapılmasıyla oradaki normale döndürdüğümüz zaman bu geri dönüşlerin tamamının geri döneceğine inanıyorum.
Son yirmi yılın en büyük öğretmen ataması yapıldı
Öğretmen atamalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bakan Özer, "Son yirmi yılın tek seferdeki en büyük atamasını Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle 8 Mayıs Pazartesi günü itibarıyla gerçekleştirdik. Buradaki ağırlığı da yine deprem bölgesine verdik. 45 bin öğretmen atamasında tüm branşlarda -her ne kadar sınıf öğretmenliği, rehberlik ve okul öncesi öğretmenliğe ağırlık versek de- aslında tüm branşlarda geçmişte olmadığı kadar öğretmen ataması yaptık. 2000'li yıllardaki öğretmen sayımız 500 binler civarındaydı, şu anda 1.2 milyonu geçti, 1 milyon 250 bine doğru gidiyor. Şu andaki eğitim sistemindeki öğretmenlerin yüzde yetmiş beşi son yirmi yıl içinde atandı. OECD raporlarında da bu geçiyor. Öğrenci sayısını en fazla artıran olmasına rağmen öğretmen başına düşen öğrenci sayısını azaltan tek ülke, Türkiye. OECD ortalamasına getirdi. Bunu öğretmen atamalarıyla yaptı. Atama bekleyen öğretmenlerimiz de müsterih olsunlar, her yıl atama yapılıyor. 2023 yılında tekrar atama olmayacak diye bir şey yok, atamalar inşallah olur. Biz de her türlü desteği veririz." ifadelerini kullandı.